Skip to content

Bir Sarı Gül – Alfredo Maria Bonanno

Yani, gerçekten dünyayı yorumlamayı tamamladık mı? Birilerinin onu dönüştürdüğünün farkına varmamıştım. Mutlak surette diğer” hadise ufukta görünmüyor, oysa pazar mekanizmaları kendilerini eski kanunlarla örgütlüyor ve kendilerini yeniden üretiyorlar, yoksulluğu ve zenginliği, “dünya bu yolda gidiyor” absürd kutuplaştırmasını savunuyorlar.

Bir Sarı Gül’de; Borges, bizim, şair Marino’yu, narin konuşmanın prensini, 17. yüzyılın insan kelimelerinin İtalyan efendisini, dünyanın aynası ve yeniden üretimi olarak, muhteşem açıklayıcı resim olarak konuşmanın mümkün olmadığı ölüm anında farkedileni görmemizi sağlıyor (ya da tamamiyle aynı şeyi yaparak). Aşırıya kaçarak, hatta, bizim için bile tatsız ve tolere edilemeyecek olan, zaten tamamlanmış bir oluşuma fazlasıyla katkı yaparak (ve bu yüzden konuşarak ta), daha gösterişsiz bir şekilde bitiriyor.

Düşünce ve eylem, ıvır zıvır gibi hiçbir zaman basitçe öne sürülemez, örneğin, belirleniminde payı oldukları şeyin bir işlevi ya da birinin onların belirleyiciliğini umması gibi, kendi başlarına bir anlama gelmezler. Öncelikle, (kelimeler) geçmiş bir tarihler, örneğin, kelimelerin kendileri oluşları, bir tür kendi otonomilerinde manalı, anlamlı, ve bu yüzden insan eylemlerinin kendilerine iliştirdiği işaretlerin taşıyıcılarılar.

Diğer bir deyişle, mesajlar olarak karakterlenmişlerdir, düşünceler ve eylemler olarak, onları düşünmüş ve yapmış insanların hareketliliğinin parçalarıdır. Aslında, erişmek istedikleri gayelerin muntazam karşılıklarına sahip değiller, örneğin, görünürde kendilerini belirleyen amaçlarda sona ermezler. Bu “farklılığın” öğrenimi, doğrudan “ötekinin” mutlak iç dünyasını doğurur.

Eğer kendimizi gerçekliğe adapte etme amacıyla düşünür ve eyleme geçersek, belki alabildiğine kendi borumuzu öttürerek kendimizi daha iyi duyulabilir kılarız, ve daha uzak mesafelere duyurabiliriz, burada bahsettiğim şeyin aşırıya kaçmasına eklenmiş ince ayrımlar için zamanımız yok. Gerekli olan neyse onu üretiyoruz çünkü iştirâkımız olmadığında bile dünya ilerliyor, ve piyasanın kuralları üretimin bu kodlarını bize empoze ediyor. Bize, (her yerde, yani yeterince açık çizgilerle) hiç aşağı ya da yukarı gitmemek için ne yapacağımızı, projenin gerçekleştirilmesi için ne gerektiğini söylüyorlar. Ve bizden beklenilen şartlı teslimiyette başarısız olduğumuzda, tam olarak başarısız olduğumuzu hissediyoruz, biz hayal kırıklıklarıyız, yetersiz ellerimize bakıyor ve umutsuzca ağlıyoruz.

Belki de, yaptığımız şeyi erişilecek amaçlara adapte etmenin büyük kapasitesinin ardından, başarı eksiksizce gerçekleştiğinde, acı gözyaşlarıyla ağlamak zorunda olacağız. Belki de, bu defa tam olarak, modern tekniklerin gittikçe artan yoğun yeterliliğinin, bize hergün önerdiği iktidarın muazzam yapılarına küçük katkımızla destek sağladık. Ve, bu (katkı) devrime özgü farzedilen projede bile; kurumların, değerlerin, adet ve geleneklerin altüst edilmesinde bile mevcut.

Bu bağlamda, küçük ve büyük şeylerde, gelecekteki celladın üreticisi olarak hazırız, düşünmüş olduğumuz şeyin mükemmelleştirilmesi için çabalarımızı sonuçlandırdık. Başlangıç hipotezini doğrulayan büyük miktardaki nihai detaylar, her zaman başarının daha yüksek bir aşaması olarak görülmekte. Amaçlara erişildi, bitiş çizgilerinin ötesine geçildi, arzular tatmin edildi. İnsanlar şimdi kendi özgür kurallarına sahipler, eski tiranlıklar öldüler, yeni pırıl pırıl tabletlerde yeni özgürlükler kazınmış. Faturayı sunabiliriz. Biz özgürleştiricileriz: projenin, ve detaylarının yaratıcılarıyız. Bir tavuskuşu yumurtasından civciv çıkması gibi, büyük sosyal niyetleri kuluçkaya yatırdık, ve şimdi güneş’in altın tüylerinin parlamasına şahit oluyoruz.

Amaca erişmenin zorlaması, eylemin ve düşüncenin başlangıçtaki karakterini öldürdü. Ve bu karakter, düşünmüş ve eyleme geçmiş birisinin somut etkinliğinin bağlılığıydı; kendi izini bırakmayı arzulamış bir güç gösterisinin, kendisini dünyada ortaya koymak için, dünyayı değiştirmek için, – dışsal birşeye itaatin ortaya çıkarmasıyla değil-, yani kendi öz canlılığı ve neşeliliğiyle, -bunu bir hayli düşünen ve eylemin ortaya çıkardığı aşırılıkla. Eyleme geçen ve düşünen birini ilgilendiren, ve kendi düşünce ve eyleminden tek bir şey yapmasıyla, bu şekilde kendisi dışında bir ölçü bulmuş değildir, projenin gerçekleştirilmesinin verimliliğinde, sonucun tamamlığında, yapmanın ve düşünmenin bir anı olmuş ve olmakta olan, projenin kendi içinde bulunmasından ziyade, mutlak “ötekinin” tüm taşkınlığıdır. Bu ne anlama geliyor?

Hedeflere ulaşmak için tercihlere gerekçeler vermeyi, eyleme geçmek için fikirleri ve gerekçeleri beklememek demek. Pratik icazeti ya da ahlaki temellerin dışarıdan gelmesini, başkalarından ya da elde etmeyi uman birisinden beklememek. Eğer tasarı kendi içimizde net değilse, eğer bu yüzden fikirlerimizin ve eylemlerimizin gerektirdiği risklere maruz kalmayı arzulamıyorsak, ihtiyacımız olan şeyle birlikte sadece olumlu bir sonuca ulaşmamızı sağlamayı bekleyemeyiz. Bu konsepti kabul ederek, kendimizi alacaklılar olarak sunarız; sadece kendimiz için elle tutulur bir netice istiyoruz, kesinlikle, çünkü her zaman başlangıçtaki ihtiyacın farkındaydık ve her zaman eksiksizlik arayışına aşıktık.

Bununla birlikte, eğer düşündüğümüzden, ve bizi eyleme geçmek için harekete geçiren nedenlerden eminsek, başından itibaren tamamlanmış oluruz. Ve eğer eksiksiz isek, kendimizden öteki için bir hediye yapabiliriz, kendimizi arzuladığımız amacımız için bir hediye yapabiliriz. Ve kendimizin bu hediyeliği, hemen, olduğu gibi belirecek: kendimiz ve öteki arasında bir hediye değişimi, kendimiz ve bizden önce duran gerçeklik arasında, bilinmeyen ama arzulanan, dönüştürmek istediğimiz şey arasında. Hediyemiz sağaltıcı değil, o eşitlemiyor, o adalet getirmiyor, o hataları düzeltmiyor. O yıkıyor ve yaratıyor, tüm hesapların imkansıza dönmesinin ötesine sonsuz taşkınlığı ekliyor. Kalplerimizi, her türlü ekonomik hesaplamanın ötesinde dolduruyor.

Çeviri: İngilizce-Türkçe: Emre Özkapı

Kaynak(Source):
English: http://theanarchistlibrary.org/HTML/Various_Authors__Articles_from__Canenero_.html#toc11